Türkiye'de Kentsel Dönüşüm: Güncel Durum, Zorluklar ve Yeni Yaklaşımlar
Türkiye, jeolojik konumu itibarıyla deprem kuşağında yer alan bir ülke olması sebebiyle, kentsel dönüşüm çalışmalarına büyük önem vermek zorundadır. Özellikle 1999 Marmara depremi ve sonrasında yaşanan diğer büyük depremler, mevcut yapı stokunun ne kadar güvensiz olduğunu acı bir şekilde gözler önüne sermiştir. Bu durum, kentsel dönüşümün sadece bir zorunluluk değil, aynı zamanda hayati bir öncelik olduğunu bir kez daha kanıtlamıştır.
Kentsel Dönüşümün Amacı ve Kapsamı
Kentsel dönüşüm, genel olarak, bir şehirdeki fiziksel, ekonomik ve sosyal sorunları çözmek amacıyla yapılan kapsamlı bir yenileme sürecidir. Türkiye'deki kentsel dönüşümün temel amacı ise, öncelikle depreme dayanıklı, güvenli ve sağlıklı yaşam alanları oluşturmaktır. Bu amaç doğrultusunda, riskli yapıların tespit edilerek yıkılması, yerine modern ve deprem yönetmeliklerine uygun konutların inşa edilmesi hedeflenmektedir. Ancak kentsel dönüşüm, sadece binaları yenilemekle sınırlı değildir. Aynı zamanda, sosyal donatı alanlarının (parklar, okullar, hastaneler, spor tesisleri vb.) artırılması, ulaşım altyapısının iyileştirilmesi, çevre düzenlemesi yapılması ve bölgedeki yaşam kalitesinin yükseltilmesi gibi unsurları da içermektedir.
Kentsel Dönüşümün Tarihsel Gelişimi
Türkiye'de kentsel dönüşüm çalışmaları, 1950'li yıllara kadar uzanmaktadır. Ancak bu dönemdeki çalışmalar, daha çok plansız ve programsız bir şekilde yapılan gecekondu yıkımları ve yeni yerleşim alanlarının oluşturulması şeklinde olmuştur. 1980'li yıllardan itibaren, kentsel dönüşüm kavramı daha planlı ve programlı bir şekilde ele alınmaya başlanmıştır. 1999 Marmara depremi ise, kentsel dönüşüm çalışmalarına hız kazandırmış ve bu konuda yasal düzenlemeler yapılmasına önayak olmuştur. 2012 yılında çıkarılan 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun, kentsel dönüşüm çalışmalarının yasal dayanağını oluşturmaktadır.
Kentsel Dönüşümün Güncel Durumu
Türkiye'de kentsel dönüşüm çalışmaları, özellikle büyük şehirlerde (İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa vb.) yoğun bir şekilde devam etmektedir. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı ve yerel yönetimler tarafından yürütülen bu çalışmalar kapsamında, riskli yapılar tespit edilmekte, yıkım işlemleri gerçekleştirilmekte ve yerine yeni konutlar inşa edilmektedir. Kentsel dönüşüm projelerinde, genellikle yerinde dönüşüm ve yerinden dönüşüm olmak üzere iki farklı yöntem uygulanmaktadır. Yerinde dönüşümde, mevcut yapıların yerinde yenilenmesi hedeflenirken, yerinden dönüşümde ise, vatandaşların farklı bölgelere taşınarak yeni konutlara yerleştirilmesi söz konusu olmaktadır.
Kentsel Dönüşümün Zorlukları
Kentsel dönüşüm, toplumun ve devletin ortak çabasıyla gerçekleştirilmesi gereken uzun ve karmaşık bir süreçtir. Bu süreçte, çeşitli zorluklarla karşılaşılabilmektedir. Bu zorluklardan bazıları şunlardır:
Finansman Sorunları: Kentsel dönüşüm projeleri, büyük maliyetler gerektirmektedir. Özellikle özel sektör tarafından yürütülen projelerde, finansman sorunları yaşanabilmektedir.
Mülkiyet Sorunları: Kentsel dönüşüm alanlarındaki mülkiyet yapısı, genellikle karmaşık ve dağınıktır. Bu durum, hak sahipleriyle uzlaşma sağlanmasını zorlaştırmakta ve projelerin gecikmesine neden olabilmektedir.
Sosyal Sorunlar: Kentsel dönüşüm, bölgedeki sosyal yapıyı değiştirebilmekte ve bazı vatandaşların mağdur olmasına yol açabilmektedir. Özellikle düşük gelirli vatandaşlar, yeni konutlara sahip olma konusunda zorluklar yaşayabilmektedir.
Hukuki Sorunlar: Kentsel dönüşüm projelerinde, çeşitli hukuki sorunlarla karşılaşılabilmektedir. İmar planları, ruhsat işlemleri, kamulaştırma işlemleri gibi konularda yaşanan anlaşmazlıklar, projelerin ilerlemesini engelleyebilmektedir.
Teknik Sorunlar: Kentsel dönüşüm projelerinde, zemin etüdü, yapı tasarımı, inşaat teknolojileri gibi konularda teknik sorunlar yaşanabilmektedir. Özellikle eski ve plansız yapılaşmanın olduğu bölgelerde, bu tür sorunlar daha sık görülmektedir.
Kentsel Dönüşümde Yeni Yaklaşımlar
Kentsel dönüşümün başarılı bir şekilde gerçekleştirilebilmesi için, yeni yaklaşımlar benimsenmesi gerekmektedir. Bu yaklaşımlardan bazıları şunlardır:
Yerinde Dönüşümün Desteklenmesi: Mümkün olduğunca yerinde dönüşüm projeleri desteklenmeli, vatandaşların yaşadıkları bölgelerden kopmadan yeni ve güvenli konutlara sahip olmaları sağlanmalıdır.
Sosyal Denge Gözetilmesi: Kentsel dönüşüm projelerinde, sosyal denge gözetilmeli, düşük gelirli vatandaşların mağdur olmaması için özel önlemler alınmalıdır. Bu kapsamda, sosyal konut projeleri geliştirilmeli ve kira yardımı gibi destekler sağlanmalıdır.
Katılımcı Yaklaşım Benimsenmesi: Kentsel dönüşüm sürecine, vatandaşların, sivil toplum kuruluşlarının ve yerel yönetimlerin katılımı sağlanmalıdır. Projeler hakkında bilgilendirme toplantıları yapılmalı, vatandaşların görüşleri alınmalı ve projeler buna göre şekillendirilmelidir.
Sürdürülebilirlik İlkesine Uygun Projeler Geliştirilmesi: Kentsel dönüşüm projelerinde, sürdürülebilirlik ilkesine uygun projeler geliştirilmeli, enerji verimliliği yüksek yapılar inşa edilmeli, yeşil alanlar artırılmalı ve çevre dostu malzemeler kullanılmalıdır.
Akıllı Şehir Konseptine Uygun Projeler Geliştirilmesi: Kentsel dönüşüm projelerinde, akıllı şehir konseptine uygun projeler geliştirilmeli, teknolojik altyapı güçlendirilmeli, akıllı ulaşım sistemleri kurulmalı ve enerji yönetimi sistemleri uygulanmalıdır.
Finansman Modellerinin Çeşitlendirilmesi: Kentsel dönüşüm projelerinin finansmanı için, kamu kaynaklarının yanı sıra özel sektör yatırımları ve uluslararası fonlar da değerlendirilmelidir. Bu kapsamda, kamu-özel sektör işbirliği (PPP) modelleri geliştirilmeli ve kentsel dönüşüm tahvilleri gibi finansman araçları kullanılmalıdır.
Sonuç
Kentsel dönüşüm, Türkiye için hayati bir öneme sahip olan bir süreçtir. Bu sürecin başarılı bir şekilde yönetilebilmesi için, devletin, yerel yönetimlerin, özel sektörün ve vatandaşların ortak çaba göstermesi gerekmektedir. Kentsel dönüşüm projelerinde, yeni yaklaşımlar benimsenmeli, sosyal denge gözetilmeli, katılımcı bir anlayışla hareket edilmeli ve sürdürülebilirlik ilkesine uygun projeler geliştirilmelidir. Ancak bu şekilde, Türkiye'nin deprem riskine karşı daha dirençli hale gelmesi ve vatandaşların daha güvenli ve sağlıklı yaşam alanlarına sahip olması mümkün olacaktır. Kentsel dönüşüm, sadece binaları değil, aynı zamanda yaşamları da dönüştürme potansiyeli taşıyan bir fırsattır. Bu fırsatın en iyi şekilde değerlendirilmesi, gelecek nesillere karşı olan sorumluluğumuzun bir gereğidir.